Biz güneyin çocukları
Yani Halep in, Azez in
İstanbul un kardeşi Şam ın
Ateşin, güneşin ve hasretin
Daha çok erken pişirdiği çocuklarıyız
Biz güneyin çocukları
Endülüse uzanan medeniyet kaynağının
Öz kalbinde doğan
Bir eli Kurtubaya,
diğer eli Aliyanın yurduna uzanan
Sarı Saltukların ilmek ilmek dokuduğu
Yitik medeniyetin yitik çocuklarıyız
Biz güneyin, hayalleri tırpanlanmış
Derin uykuya narkozlanmış
Anadolu da kürsü kürsü ciğerini dağlayan
Gözyaşlarını mahşerde şahit kılan
Akifin ve İkbalin kapı kapı dolaşıp
Uyandıramadığı
Sürgün yiyen Ümmetin
Öz çocuklarıyız.
Böyle uyanmamalıydık bir sabah
Cehennem yağmamalıydı üstümüze böyle
Kadife eller değerken uykuda
Nazlanarak biz çocuklar uyanırken
Son uykumuz,
Adalar Denizini çevirmemeliydi ölüm denizine
Ruhsuz ölüm makinalarının pençeleri
Kuduz bir aslan gibi geçmemeliydi boğazımıza
Zeytin dalları arasında geçen çocuk cıvıltılarımız
Bir ölüm sessizliğine bıraktı kendini
Anlamadık hiçbir şeyi, bu keşmekeş bu kaos neden
Bir vaveyla koptu, “çocuklar ne anlar” kopuşu
Bir yangın yeriydi her yer
İmdat sesleri yükseliyordu Bilad-ı Halep te
Her yer ölüm sessizliği…
Dünya Suskun.
Dünya suskun,
dünya hala suskun,
Dünya hala susuyor…
sustukça:
Her ölümünde bir çocuğun
Maskesi düşüyor garb-ın
Biz öldüıkçe kararacak garb-ın her yeri
Hani tüketilmeyen medeniyetleri
Hani onun içindi kıta kıta dolaştıkları
Biz ölürken dünyanın da vijdanı öldü aslında
Ekran tiryakileri, seyirci kaldı ölümümüze
Agoralar’da kuduz aslana terk edilir gibi
Unutmayız kuzey rüzgarlarını
Bir meltem misali yetişti bize
Yapay sınırları aşarken yalınayak
Üşütmedi, savurmadı bizi
Karanlıkta ürkütülen yüreğimize bir yıldız
Bir ay gibi aydınlık doğdu
Unutmayız kuzey rüzgarlarını
Yangın yeri kalbimize
Bir esenlik bir yön buldu.
HÜSEYİN ZARİF